BELLEK ÜRETİMİ

Belleğimiz ve sanatımız, birbirinin aynası gibidir; her ikisini de geçmişi şekillendirmekte kullanırız, ancak farklı gözlüklerle. Peki, bu farklı gözlükleri üst üste takarsak ne olur? Yaşadıklarımızı nasıl görür, nasıl üretiriz?

Günün sonunda, gerçekten de yaşadıklarımızı üretmiyor muyuz? Belki de biz birebir yaşayan olmasak dahi, gördüklerimizin veya duyduklarımızın üzerimizde yarattığı etkilerle, hissettiğimiz duygular üzerinden üretim yapıyoruz. Aslında, bu duygular da en nihayetinde bizim kişisel deneyimlerimizin, belleğimizde biriken anıların bir yansıması değil midir? Ve bu birikimler, her birimizde farklı şekillerde anlam bulur. Yani, geçmişimizde biriktirdiğimiz anılar, sesler, görüntüler, kokular ve hisler; işte üretimimizin asıl çıkış noktaları bunlardır. Bu noktalar, yaratıcılığımızın beslendiği damarlardır.

Örneğin, gözler önünde cereyan eden bir savaşın doğrudan içinde olmasak bile, onun hakkında sanat yoluyla üretim yapabiliyoruz. İlginçtir ki, bu üretimler aynı kaynaktan besleniyor gibi görünse de, sonuçlar her seferinde farklı oluyor. Çünkü bir olayın herkese hissettirdiği hüzün, keder ya da öfke gibi duygular ortak olsa bile, bu duyguların her birimizdeki yankısı çok farklı. İşte sanatçı kimliğimizi oluşturan şey, bu farklı duygusal yankılar ve belleğimizin kendine özgü yapısıdır. 

Birbirinden bağımsız, ama özünde geçmişin yankılarıyla beslenen bu eşsiz bellekler sayesinde bunca farklı üretim ortaya çıkar. Sanat, her belleğin kendine has yorumunu yansıtır; böylece, farklı gözlüklerden bakan her sanatçı, dünyayı kendi prizmasından yeniden yaratır.

Fotoğraf: CesXC

25.09.2024

BELLEK ÜRETİMİ

Belleğimiz ve sanatımız, birbirinin aynası gibidir; her ikisini de geçmişi şekillendirmekte kullanırız, ancak farklı gözlüklerle. Peki, bu farklı gözlükleri üst üste takarsak ne olur? Yaşadıklarımızı nasıl görür, nasıl üretiriz?

Günün sonunda, gerçekten de yaşadıklarımızı üretmiyor muyuz? Belki de biz birebir yaşayan olmasak dahi, gördüklerimizin veya duyduklarımızın üzerimizde yarattığı etkilerle, hissettiğimiz duygular üzerinden üretim yapıyoruz. Aslında, bu duygular da en nihayetinde bizim kişisel deneyimlerimizin, belleğimizde biriken anıların bir yansıması değil midir? Ve bu birikimler, her birimizde farklı şekillerde anlam bulur. Yani, geçmişimizde biriktirdiğimiz anılar, sesler, görüntüler, kokular ve hisler; işte üretimimizin asıl çıkış noktaları bunlardır. Bu noktalar, yaratıcılığımızın beslendiği damarlardır.

Örneğin, gözler önünde cereyan eden bir savaşın doğrudan içinde olmasak bile, onun hakkında sanat yoluyla üretim yapabiliyoruz. İlginçtir ki, bu üretimler aynı kaynaktan besleniyor gibi görünse de, sonuçlar her seferinde farklı oluyor. Çünkü bir olayın herkese hissettirdiği hüzün, keder ya da öfke gibi duygular ortak olsa bile, bu duyguların her birimizdeki yankısı çok farklı. İşte sanatçı kimliğimizi oluşturan şey, bu farklı duygusal yankılar ve belleğimizin kendine özgü yapısıdır. 

Birbirinden bağımsız, ama özünde geçmişin yankılarıyla beslenen bu eşsiz bellekler sayesinde bunca farklı üretim ortaya çıkar. Sanat, her belleğin kendine has yorumunu yansıtır; böylece, farklı gözlüklerden bakan her sanatçı, dünyayı kendi prizmasından yeniden yaratır.

25.09.2024

SONRAKİ

SİSTEMKAR

SİSTEMKAR