[MÜGE SAUT]

Oyun yazarı ve Tiyatro Sanatçısı Müge Saut, TANI koleksiyonunun yeni serisinde yer aldı. Müge Saut'u daha yakından tanımak için bu içeriği okuyabilirsiniz. ☻ ☻ ☻

1.) Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1.) Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1.) Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1978 yılında Antakya’da dünyaya geldim. 1995 yılında Köşebaşı Oyuncuları ile sanat yaşamına adım attım. 1997'de Ankara’ya taşınarak yaklaşık on sene, önce Tiyatro Hareketi’yle sonrasında 2001 yılında Ankara Değişim Atölyesi Oyuncuları’nın kurucularından biri olarak yetişkin, çocuk tiyatrosu ve sokak tiyatrosu ile sanat yaşamıma devam ettim. Dublaj, senaryo yazarlığı, kısa metraj film projeleri ve TV dizilerinde rol aldım. Yazar, oyuncu, yönetmen ve eğitmen olarak 15'in üzerinde eserde görev aldım. 2004 yılında İstanbul’a taşındık. "Zengin Mutfağı" adlı oyunumuz Vasıf Öngören Onur Ödülü'ne layık görüldü. 2009 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim Sanat Dalı Bölümünü kazandım, mezun olduktan sonra Altkat Sanat Tiyatrosu uzun yılların birikimi sonucu 2012 yılında kuruldu. Nevzat Süs ile birlikte kurduk. Kadıköy Moda Caddesi’nde 40 kişilik butik bir sahne olan mekânımızda; ödüllü oyunlarımızdan Kafka’nın hikâyesinden uyarladığımız ve 8 senedir oynamaya devam ettiğimiz, aynı zamanda yönetmenliğini yaptığım “Dönüşüm”, Gülriz Sururi ve engin Cezzar Tiyatro Ödülü ile Friedrich Nietzsche’nin metninden uyarladığımız ve yönettiğim “Böyle Buyurdu Zerdüşt”, Nevzat Süs’ün yazdığı, kadın cinayetlerini anlatan oyunumuz “Ten Rengi” en iyi kadın oyuncu ödülü ile yoluna devam ediyor. Geçtiğimiz sezon sonu çıkardığımız Goethe’nin eserinden uyarladığımız ve yönettiğim “Faust” oyunumuzun gösterimi de Altkat Sanat Tiyatrosu’nda devam ediyor olacak. 

1978 yılında Antakya’da dünyaya geldim. 1995 yılında Köşebaşı Oyuncuları ile sanat yaşamına adım attım. 1997'de Ankara’ya taşınarak yaklaşık on sene, önce Tiyatro Hareketi’yle sonrasında 2001 yılında Ankara Değişim Atölyesi Oyuncuları’nın kurucularından biri olarak yetişkin, çocuk tiyatrosu ve sokak tiyatrosu ile sanat yaşamıma devam ettim. Dublaj, senaryo yazarlığı, kısa metraj film projeleri ve TV dizilerinde rol aldım. Yazar, oyuncu, yönetmen ve eğitmen olarak 15'in üzerinde eserde görev aldım. 2004 yılında İstanbul’a taşındık. "Zengin Mutfağı" adlı oyunumuz Vasıf Öngören Onur Ödülü'ne layık görüldü. 2009 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim Sanat Dalı Bölümünü kazandım, mezun olduktan sonra Altkat Sanat Tiyatrosu uzun yılların birikimi sonucu 2012 yılında kuruldu. Nevzat Süs ile birlikte kurduk. Kadıköy Moda Caddesi’nde 40 kişilik butik bir sahne olan mekânımızda; ödüllü oyunlarımızdan Kafka’nın hikâyesinden uyarladığımız ve 8 senedir oynamaya devam ettiğimiz, aynı zamanda yönetmenliğini yaptığım “Dönüşüm”, Gülriz Sururi ve engin Cezzar Tiyatro Ödülü ile Friedrich Nietzsche’nin metninden uyarladığımız ve yönettiğim “Böyle Buyurdu Zerdüşt”, Nevzat Süs’ün yazdığı, kadın cinayetlerini anlatan oyunumuz “Ten Rengi” en iyi kadın oyuncu ödülü ile yoluna devam ediyor. Geçtiğimiz sezon sonu çıkardığımız Goethe’nin eserinden uyarladığımız ve yönettiğim “Faust” oyunumuzun gösterimi de Altkat Sanat Tiyatrosu’nda devam ediyor olacak. 

Oyununuz ‘Ten Rengi kadın’ cinayetlerine odaklanıyor. Bu oyunu yaratırken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi? Seyirciden gelen tepkiler sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
Oyununuz ‘Ten Rengi kadın’ cinayetlerine odaklanıyor. Bu oyunu yaratırken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi? Seyirciden gelen tepkiler sizin için nasıl bir anlam taşıyor?
Oyununuz ‘Ten Rengi kadın’ cinayetlerine odaklanıyor. Bu oyunu yaratırken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi? Seyirciden gelen tepkiler sizin için nasıl bir anlam taşıyor?

Ülkemizde kadın cinayetleri giderek artıyor. İçinde bulunduğumuz sosyal ortam bu cinayetleri körüklediğini düşünüyorum. Suçun cezasızlığı katilleri daha çok yüreklendiriyor bir bakıma. Yılda 400 civarında kadın eşi, sevgilisi, nişanlısı, ayrıldığı ilişkisi vs tarafından katlediliyor.  “Ten Rengi” konu itibari ile ağır ve sorumluluğu olan bir oyun. Altkat Sanat Tiyatrosu olarak oyunlarımızı belirlerken; dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve politik atmosfere bakarak belirliyoruz. Bizim sanat politikamız toplumun yaşam biçiminden ve toplumun sorunlarından bağımsız olmuyor. Bu noktada kadın cinayetlerini anlatan bir oyunla izleyicinin karşısına çıkmak bizim için elzem oluveriyor. Ayrıca hikâyenin tabutta geçiyor olması hassas bir süreçti benim için. Bir gerçekliği anlatıyorsunuz ve bu gerçekliği çarpıtmadan, abartmadan, dengeli ve duygularınızın süzgeçten geçirilmiş olması gerekiyordu. Bir kadın olarak yaşanan bu vahşeti gözler önüne sererken gerçekten insanın canı yanıyor. Oynarken özenli davranıyorum çünkü istiyorum ki göz önünde olmaya devam etsin yaşananlar, bu duygularla izleyiciyle temas kurduğumda dehşetle izleyenler oluyor, yutkunarak ya da zaman zaman ağlayarak. Finalde alkışlanırken bile o alkışı almak konusunda duraksadığım oluyor.

Ülkemizde kadın cinayetleri giderek artıyor. İçinde bulunduğumuz sosyal ortam bu cinayetleri körüklediğini düşünüyorum. Suçun cezasızlığı katilleri daha çok yüreklendiriyor bir bakıma. Yılda 400 civarında kadın eşi, sevgilisi, nişanlısı, ayrıldığı ilişkisi vs tarafından katlediliyor.  “Ten Rengi” konu itibari ile ağır ve sorumluluğu olan bir oyun. Altkat Sanat Tiyatrosu olarak oyunlarımızı belirlerken; dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve politik atmosfere bakarak belirliyoruz. Bizim sanat politikamız toplumun yaşam biçiminden ve toplumun sorunlarından bağımsız olmuyor. Bu noktada kadın cinayetlerini anlatan bir oyunla izleyicinin karşısına çıkmak bizim için elzem oluveriyor. Ayrıca hikâyenin tabutta geçiyor olması hassas bir süreçti benim için. Bir gerçekliği anlatıyorsunuz ve bu gerçekliği çarpıtmadan, abartmadan, dengeli ve duygularınızın süzgeçten geçirilmiş olması gerekiyordu. Bir kadın olarak yaşanan bu vahşeti gözler önüne sererken gerçekten insanın canı yanıyor. Oynarken özenli davranıyorum çünkü istiyorum ki göz önünde olmaya devam etsin yaşananlar, bu duygularla izleyiciyle temas kurduğumda dehşetle izleyenler oluyor, yutkunarak ya da zaman zaman ağlayarak. Finalde alkışlanırken bile o alkışı almak konusunda duraksadığım oluyor.

Hayatınızın sonununa kadar tek bir oyunu izlemek/okumak zorunda olsaydınız, bu oyun ne olurdu?
Hayatınızın sonununa kadar tek bir oyunu izlemek/okumak zorunda olsaydınız, bu oyun ne olurdu?
Hayatınızın sonununa kadar tek bir oyunu izlemek/okumak zorunda olsaydınız, bu oyun ne olurdu?

Sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya hayaliyle yazılmış bir oyunu okumaktan bıkmazdım. Çünkü her şeyin ‘mala’ dönüştüğü günümüz dünyasında umudumuzu kaybetmemenin ve bizi yaşamda diri tutacak bir yanı olurdu.

Sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya hayaliyle yazılmış bir oyunu okumaktan bıkmazdım. Çünkü her şeyin ‘mala’ dönüştüğü günümüz dünyasında umudumuzu kaybetmemenin ve bizi yaşamda diri tutacak bir yanı olurdu.

Bir sanatçı olarak hem fiziksel performansa hem de zihinsel hazırlığa büyük önem verdiğinizi belirtiyorsunuz. Sizce bir oyuncu bedenini 'ekonomik' kullanmayı nasıl öğrenebilir?
Bir sanatçı olarak hem fiziksel performansa hem de zihinsel hazırlığa büyük önem verdiğinizi belirtiyorsunuz. Sizce bir oyuncu bedenini 'ekonomik' kullanmayı nasıl öğrenebilir?
Bir sanatçı olarak hem fiziksel performansa hem de zihinsel hazırlığa büyük önem verdiğinizi belirtiyorsunuz. Sizce bir oyuncu bedenini 'ekonomik' kullanmayı nasıl öğrenebilir?

Bir oyuncunun enstrümanı vücududur. Bu nedenle oyunculukta beden sadece duygularla tanımlanamaz. Kendi bedenini tanımak çok önemli! Bedenin tüm olanaklarını bilen bir kişi gereksiz fiziksel hareketler yapmayacaktır. Tüm sınırlarını zorlamalı, bedeniyle bağlantıda kalmalıdır. Dans, Pantomim gibi disiplinler insanın kendi bedeniyle bağlantıya geçmesini sağlar. Gündelik alışkanlıklardan uzaklaşan kişi iç ve dış ritmini bulgular, mimik ve diğer birçok konuda keşfetme süreciyle kas denetimini sağlanmış olduğundan, oynadığı karakterin duygusunu, davranış biçimini, ses vb gereklilikleri yeteri kadar kullanmayı bilir. Bilinçli kullanım sağlandığında gereksiz hareketlerden arınmış bir forma ulaşır yani bir davranışı gerçekleştirirken hangi kassal hareketle o duruma yaklaşacağını bildiğinden ekonomik kullanmayı da öğrenmiş olur. 

Bir oyuncunun enstrümanı vücududur. Bu nedenle oyunculukta beden sadece duygularla tanımlanamaz. Kendi bedenini tanımak çok önemli! Bedenin tüm olanaklarını bilen bir kişi gereksiz fiziksel hareketler yapmayacaktır. Tüm sınırlarını zorlamalı, bedeniyle bağlantıda kalmalıdır. Dans, Pantomim gibi disiplinler insanın kendi bedeniyle bağlantıya geçmesini sağlar. Gündelik alışkanlıklardan uzaklaşan kişi iç ve dış ritmini bulgular, mimik ve diğer birçok konuda keşfetme süreciyle kas denetimini sağlanmış olduğundan, oynadığı karakterin duygusunu, davranış biçimini, ses vb gereklilikleri yeteri kadar kullanmayı bilir. Bilinçli kullanım sağlandığında gereksiz hareketlerden arınmış bir forma ulaşır yani bir davranışı gerçekleştirirken hangi kassal hareketle o duruma yaklaşacağını bildiğinden ekonomik kullanmayı da öğrenmiş olur. 

’Benim hayatla derdim var’ ifadeniz, yaratıcı süre.lerinizdeki en gü.lü itici gü. olarak öne çıkıyor. Bu ‘dert’ size sanatınızı nasıl şekillendirtiyor ve yeni projeler üretirken sizi nasıl yönlendiriyor?
’Benim hayatla derdim var’ ifadeniz, yaratıcı süre.lerinizdeki en gü.lü itici gü. olarak öne çıkıyor. Bu ‘dert’ size sanatınızı nasıl şekillendirtiyor ve yeni projeler üretirken sizi nasıl yönlendiriyor?

İnsanı değil de parayı merkeze koyan bir ülkede hepimiz duygularımızı kaybediyor, ardından tüm kötülükleri kanıksıyoruz. Kazanılan tüm insani değerler ayaklar altına alınırken her şeye rağmen sahneden sözümüzü söylemenin büyük onur olduğunu düşünüyorum. Bunun mücadelesini vererek ayakta kalmak kolay değil gerçekten.  İnsan olmanın koşulları zorlaştıkça tüm bu zorlukları bertaraf edebilmek için umut ışığı bizim için sanatın kendisidir. Dünyanın farklı bölgelerinde devletler her geçen gün daha fazla düşmanlık üretiyor. Tüm bunların ortasındaki insanlar olarak kirlenmemek çeşitli zorlukları da beraberinde getiriyor. Bizler de tarafımız ne olursa olsun bu savaşların birer öznesi haline geliyoruz. Günümüz bireyi her şeye gözünü, kulağını, aklını kapatabiliyor. Hatta vicdanını susturmasını da çok iyi biliyor. Hangi tarafta duracağımız sorusuna sıra geldiğinde bizlere çirkinliklerle dolu bir yaşam vaat ediyorlar, aklımızı ve duygularımızı ya yok ediyorlar ya da sınırlandırıyorlar. Bütün bu karmaşa ve kafa karışıklığı ortasında bir umut ışığı yok mu? İnsanın yeniden “insan” olma edimlerini ortaya çıkaracak bir umut ışığı sanatın içinde var… Yeni projeler üretirken içinde yaşadığımız ve bizim de bir parçası olduğumuz bu toplumdan hareketle düşünüyoruz. Birçok oyunumuzda da hayatın izlerini ya da yaralarını görmeniz mümkün.

İnsanı değil de parayı merkeze koyan bir ülkede hepimiz duygularımızı kaybediyor, ardından tüm kötülükleri kanıksıyoruz. Kazanılan tüm insani değerler ayaklar altına alınırken her şeye rağmen sahneden sözümüzü söylemenin büyük onur olduğunu düşünüyorum. Bunun mücadelesini vererek ayakta kalmak kolay değil gerçekten.  İnsan olmanın koşulları zorlaştıkça tüm bu zorlukları bertaraf edebilmek için umut ışığı bizim için sanatın kendisidir. Dünyanın farklı bölgelerinde devletler her geçen gün daha fazla düşmanlık üretiyor. Tüm bunların ortasındaki insanlar olarak kirlenmemek çeşitli zorlukları da beraberinde getiriyor. Bizler de tarafımız ne olursa olsun bu savaşların birer öznesi haline geliyoruz. Günümüz bireyi her şeye gözünü, kulağını, aklını kapatabiliyor. Hatta vicdanını susturmasını da çok iyi biliyor. Hangi tarafta duracağımız sorusuna sıra geldiğinde bizlere çirkinliklerle dolu bir yaşam vaat ediyorlar, aklımızı ve duygularımızı ya yok ediyorlar ya da sınırlandırıyorlar. Bütün bu karmaşa ve kafa karışıklığı ortasında bir umut ışığı yok mu? İnsanın yeniden “insan” olma edimlerini ortaya çıkaracak bir umut ışığı sanatın içinde var… Yeni projeler üretirken içinde yaşadığımız ve bizim de bir parçası olduğumuz bu toplumdan hareketle düşünüyoruz. Birçok oyunumuzda da hayatın izlerini ya da yaralarını görmeniz mümkün.

Nietzsche’nin birey, özgür irade ve ahlak üzerine olan düşünceleri, tiyatro sahnesinde nasıl yankı buluyor? Böyle Buyurdu Zerdüşt gibi bir eserde, karakterlerin içsel yolculuklarını beden diliyle ifade etme sürecinde hangi tekniklerden faydalandınız?
Nietzsche’nin birey, özgür irade ve ahlak üzerine olan düşünceleri, tiyatro sahnesinde nasıl yankı buluyor? Böyle Buyurdu Zerdüşt gibi bir eserde, karakterlerin içsel yolculuklarını beden diliyle ifade etme sürecinde hangi tekniklerden faydalandınız?
Nietzsche’nin birey, özgür irade ve ahlak üzerine olan düşünceleri, tiyatro sahnesinde nasıl yankı buluyor? Böyle Buyurdu Zerdüşt gibi bir eserde, karakterlerin içsel yolculuklarını beden diliyle ifade etme sürecinde hangi tekniklerden faydalandınız?

Öncelikle okuyamayan ya da izlemeyenler için: Bir düşünür olan Nietzsche’nin 1883 yılında kaleme aldığı Böyle Buyurdu Zerdüşt; kendisiyle ve hayatla yüzleşmesini içerir. Toplumun alışkanlıklarını, yaşayış ve düşünüş biçimini belirleyen gelenekleri cesaretle sorgular. Bizim uyarlamamızda; günümüz dünyasına gelen Zerdüşt’ün bu toplumun bireyleri ile yüzleşmesini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Zerdüşt, yozlaşmış ilişki biçimini gördükçe acı çekse de toplumun dikkatini kendine çevirmesini ve hayatı, sorgulamadan devraldığımız gelenekleri, saf kalmanın inceliklerini anlatır. Yönetirken günümüz karmaşasını vurgulamaya çalıştım. Bu kavramları deşifre ederek bireyde söylemin, davranışların, aklın, saplantılı bedenin dış etkenlerin baskısı ile nasıl kendini aldattığını görüyoruz. Zerdüşt, günümüz toplumunun bireyleriyle karşılaşınca, sürü insan davranışlarından, kıskançlıklarından, insan olduğunu unutmuş ya da uzaklaşmış, toplumsal yasa ve kurallar karşısında kendini kaybetmiş insanlıkla yüzleşerek onlarla konuşmak ister. Değişebilir olduğuna inanmaktadır. Oyunumuz büyük bir ilgiyle karşılandı. Yaklaşık dört senedir izleyicisiyle buluşuyor. “Kendi yaşamımdan bir kesit izler gibi izledim. Gerçekten yaşadığım şeyler” diyen çok izleyicimiz oldu. Görünen o ki bu sezon da oyunumuzu oynamaya devam edeceğiz. Oyunu yönetirken birçok disiplinden faydalandım. Kullanılan müzik ve oluşturulan danslar, anlatımı güçlendiren göstergelerin kapısını aralar. Zerdüşt ve karşılaştığı sürü karakterlerinin duyguları ve yaşanan durumlar günümüzün altmetni niteliğindedir. Burada önemli olan oyunculukta oluşan göstergeleri saptarken, müziğin de bu göstergeleri besliyor oluşudur. Bizim sahneleme sürecimiz ne kadar zorlu geçtiyse, Cem Yarkın uzun çalışmalar sonucunda oyun için müzikler besteledi. Performans, tiyatro ve mim sanatından beslendiğimi söyleyebilirim. Oyun dramatik bir söylem içermez. Bir amaca yönelik bedensel ve ruhsal (Praksis) yaratımı araştırır. Düşünmeyi diskürsif bir biçimde ele alır.

Öncelikle okuyamayan ya da izlemeyenler için: Bir düşünür olan Nietzsche’nin 1883 yılında kaleme aldığı Böyle Buyurdu Zerdüşt; kendisiyle ve hayatla yüzleşmesini içerir. Toplumun alışkanlıklarını, yaşayış ve düşünüş biçimini belirleyen gelenekleri cesaretle sorgular. Bizim uyarlamamızda; günümüz dünyasına gelen Zerdüşt’ün bu toplumun bireyleri ile yüzleşmesini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Zerdüşt, yozlaşmış ilişki biçimini gördükçe acı çekse de toplumun dikkatini kendine çevirmesini ve hayatı, sorgulamadan devraldığımız gelenekleri, saf kalmanın inceliklerini anlatır. Yönetirken günümüz karmaşasını vurgulamaya çalıştım. Bu kavramları deşifre ederek bireyde söylemin, davranışların, aklın, saplantılı bedenin dış etkenlerin baskısı ile nasıl kendini aldattığını görüyoruz. Zerdüşt, günümüz toplumunun bireyleriyle karşılaşınca, sürü insan davranışlarından, kıskançlıklarından, insan olduğunu unutmuş ya da uzaklaşmış, toplumsal yasa ve kurallar karşısında kendini kaybetmiş insanlıkla yüzleşerek onlarla konuşmak ister. Değişebilir olduğuna inanmaktadır. Oyunumuz büyük bir ilgiyle karşılandı. Yaklaşık dört senedir izleyicisiyle buluşuyor. “Kendi yaşamımdan bir kesit izler gibi izledim. Gerçekten yaşadığım şeyler” diyen çok izleyicimiz oldu. Görünen o ki bu sezon da oyunumuzu oynamaya devam edeceğiz. Oyunu yönetirken birçok disiplinden faydalandım. Kullanılan müzik ve oluşturulan danslar, anlatımı güçlendiren göstergelerin kapısını aralar. Zerdüşt ve karşılaştığı sürü karakterlerinin duyguları ve yaşanan durumlar günümüzün altmetni niteliğindedir. Burada önemli olan oyunculukta oluşan göstergeleri saptarken, müziğin de bu göstergeleri besliyor oluşudur. Bizim sahneleme sürecimiz ne kadar zorlu geçtiyse, Cem Yarkın uzun çalışmalar sonucunda oyun için müzikler besteledi. Performans, tiyatro ve mim sanatından beslendiğimi söyleyebilirim. Oyun dramatik bir söylem içermez. Bir amaca yönelik bedensel ve ruhsal (Praksis) yaratımı araştırır. Düşünmeyi diskürsif bir biçimde ele alır.

Bir yazar olarak metni sahneye uyarlama süreci mi daha zorlayıcıydı, yoksa bir oyuncu olarak o metni sahnede canlandırmak mı? Bu iki farklı yaratıcı sürecin size getirdiği en büyük meydan okumalar nelerdi?

Metni uyarlamak ya da bir karakteri sahne üzerinde canlandırmak arasında büyük uçurumlar olduğunu düşünmüyorum. Her iki türlü de derinleşmek gerekiyor. Gözün hem dışarda, akan hayatta hem de içerden kendine bakma gayreti içerisinde. İki türlüsü de emek ve özveri gerektiriyor. Bir oyuncu olarak kişiyi tutsak eden alışkanlıkları, toplumda edindiği önyargılarıdır. Hareket etme özgürlüğünü keşfetmek insanın kendine rağmen hayata karşı meydan okumasıdır diyebilirim. Verili durumun sınırları içinde düşünmemeye başlamasıdır.

Bir yazar olarak metni sahneye uyarlama süreci mi daha zorlayıcıydı, yoksa bir oyuncu olarak o metni sahnede canlandırmak mı? Bu iki farklı yaratıcı sürecin size getirdiği en büyük meydan okumalar nelerdi?

Metni uyarlamak ya da bir karakteri sahne üzerinde canlandırmak arasında büyük uçurumlar olduğunu düşünmüyorum. Her iki türlü de derinleşmek gerekiyor. Gözün hem dışarda, akan hayatta hem de içerden kendine bakma gayreti içerisinde. İki türlüsü de emek ve özveri gerektiriyor. Bir oyuncu olarak kişiyi tutsak eden alışkanlıkları, toplumda edindiği önyargılarıdır. Hareket etme özgürlüğünü keşfetmek insanın kendine rağmen hayata karşı meydan okumasıdır diyebilirim. Verili durumun sınırları içinde düşünmemeye başlamasıdır.

7.) Bu koleksiyona bir cümleyle iz bırakmanızı isteyeceğiz. Son cümlenizi bizimle paylaşır mısınız?
7.) Bu koleksiyona bir cümleyle iz bırakmanızı isteyeceğiz. Son cümlenizi bizimle paylaşır mısınız?

İçimizdeki büyük denizlere yolculuk etme cesareti gösterdiğimizde toplumu değiştirmek ve dönüştürmek adına kulaç atmayı öğreneceğiz. 

İçimizdeki büyük denizlere yolculuk etme cesareti gösterdiğimizde toplumu değiştirmek ve dönüştürmek adına kulaç atmayı öğreneceğiz. 

SONRAKİ

SONRAKİ

ÇAĞAN T. OKUYAN

ÇAĞAN T. OKUYAN