BU BEN DEĞİLİM
Ressam ve İllüstratör Sedat Girgin'in merakla beklenen sergisi "Bu Ben Değilim", Galeri77'de izleyici ile buluştu. "Bu Ben Değilim" 26 Ekim tarihine kadar Galeri77'de görülebilir.
Sedat Girgin ile "Bu Ben Değilim" üzerine sohbet ettik.
1.) “Bu Ben Değilim” isimli serginizin kavramsal çerçevesi ve tematik yapısı nasıl şekillendi?
Sergimin ana teması aidiyet ve yabancılaşma. Bu tamamen kendi içsel duygularımdan çıkan bir konu oldu. Nedendir bilmiyorum ama kendimi uzun süredir hiç bir yere ait hissetmiyorum. Çok öznel bir durum olarak düşünürken, yaşadığım toplumun, dünyanın gitgide buna evrildiğini hissediyorum. Hiç bir olgunun, ülkenin, takımın, grubun, partinin, okuduğum okulun, yaşadığım mahallenin, şehrin taraftarı olamadım. Sempatim elbette var fakat çevremde insanların bağlandığı kadar bağlanmadığımı hissediyorum. Bir aile kurdum, oğlum doğdu, uzunca bir süre pandemi geçirdik ve git gide ait hissettiğim alanlarlardan uzaklaştığımı hissettim. Bu bir yabanileşme mi, kendi kabuğuna mı çekilme bilemiyorum. Zaten bu serginin çıkma amacı da bu bilemememin bir sonucu. Yaşadığım, hissettiğim duyguları görselleştiren bir sanatçıyım. Resmin kendi doğasında da bu var. Resim elbette bir araç ama bir yaşam amacı haline de evriliyor hayatımda. Bir kaçış noktası, bir terapiye dönüşebiliyor.
Çocukken aynaya bakıp bu benim bedenim mi?, Bu ben miyim? gibi sorular sorduğumu anımsıyorum. Sanırım bu yeni bir şey olmasa gerek. Çocukluktan gelen aklımla fizikimin aynı noktada bulaşamaması diyebilirim.
Galeri: Galeri77
10.10.2024
2.) Sanatınızın, kimlik ve benlik algısı konularında nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Ben insan, veya yaşadığım dünyaya çok genel bir açıdan bakmaya çalışıyorum. günübirlik konular elbette beni çok etkiliyor, fakat insanın özü, hissettiği, yıllarca birikmiş davranış biçimleri benim ilgimi daha çok çekiyor.
Temalar değişse de, insanın özünü aramak daha temel konum oluyor sanıyorum.
3.) “ Bu Ben Değilim” cümlesi, Sedat Girgin için arayış içindeyken o an kendine eleştirel bir tavırla söylediği bir cümle midir? Yoksa herhangi bir durum içindeyken kendine bir hatırlatma mesajı mıdır?
Bu yalnızca benim değil, sergiyi gezen, cümleyi okuyan herkesin kendisine zaman zaman sorduğu, ya da sorduğunu farketmediği bir cümle.
Sık sık benliğimizle yabancılaşıyoruz. İnsan beyni bu oyunu çok seviyor. Kendimize, başkalarına rol yapıyoruz. Görünmek istediğimiz gibi davranıyoruz.
4.) Sergide ve eserlerde vurgulanan birçok imge vardı. Bizim için en dikkat çekici imgelerden biri olarak, hareket etmesi için bir güce ihtiyaç duyan vasıta ve tekerleklerdi. Size göre anlamsal ve fikirsel olarak en çok içinize sinen nesnesel imge hangisidir?
Resimlerimde kendimce küçük imgelerle bir durumu anlatmayı seviyorum. Kullanmayı sevdiğim başlıca imgeler şu şekilde;
Bayrak;
Ait olma, taraf olma isteğini, bir yere bağlanmayı simgeliyor.
Yumurta;
Hayatın oluşumunu, özü, içine kapanmayı simgeliyor.
Yeniden doğma,
Korunaklı ama bir o kadar kırılgan yapısı var. Hem korumacı bir tarafı var hem de kırılganlığıyla beni tedirgin ediyor.
Kuşlar;
Resimlerdeki kuşlar genelde uçmuyorlar, ya da uçamıyorlar. Özgürlüğü simgeleyen bir hayvanın tutsak olması, ait olmadığı bir yeri simgeliyor.
Tavuk, kuğu veya var olmayan fantastik kuş benzeri canlıları kullanmayı tercih ediyorum. Ağırlıklı uçmayan kuşları tercih ediyorum.
Dönüşümü, bulunduğu alana, mekana ayak uydurmayı simgeliyor.
Zamansız mekanlar,
Resimlerimde zaman algısını bozmaya çalışıyorum. Mekansızlık ve zamansızlık anlatımı daha evrensel kılıyor düşüncesindeyim.
Bağıran, ses çıkaran figürler, üflemeli çalgılar,
Bağırmak insanın en içsel davranışı olarak düşünüyorum. Olmak istemediğimiz bir durumda ya da tehlikede canlıların gösterdiği temel bir davranış.
Medeni bir toplumda baskıladığımız bu davranışı başka çeşitli yollarla yaşatmaya çalışıyoruz. Operalarda da sanatçıların simgeleri bunun bir yansıması olduğunu hep düşünmüşümdür.
5.) Sergi tanıtımında eserlerdeki personalar hakkında konuşurken bize söylemiş olduğunuz “Sergi çalışmalarında üretime girerken ben ve zihnimde benle birlikte bir çok karakter üretime geliyor” söyleminiz çok hoşumuza gitti. Sergideki karakterler ve personalar hakkında neler söylemek istersiniz?
Tamamen zihin akışı gibi düşünebiliriz. Yıllarca çalışılmış desen egzersizleri sonucu kendi iç dünyamdaki karakterler yavaş yavaş şekillendi. Bir tiyatro yönetmeni gibi bir durum bir sahne yaratmak istediğimde oyunculardan seçip o sahneye yerleştiriyorum. Sanki zihnimin bir kenarında sandalye oturmuşlar sıralarını bekliyorlar.
6.) Bize ve takipçilerimize özel, bu üretim sürecinde kişisel bir hikaye ya da deneyim paylaşabilir misiniz?
Sergi hazırlığı bir yıl boyunca yoğun şekilde atölyede çalışarak geçti. Bu süreçte çok sayıda tuvali titizlikle çalıştım. Fakat serginin sonuna doğru içimi dökmek istediğimi hissettim. Elimde olan ham tuval bezlerini şaseye gerdim. Kaygısızca, dürüst bir şekilde çalıştığım bir seri oluştu. Bu seriyi sergilemeyi düşünmeden çalışmak istedim. Tam bir iç dökümü, terapi gibi bir süreçti. Hesapsız, eskizsiz, astarsız başlayıp bitirdiğim günübirlik eserler oldu. Sergiyi kurarken bir duvarı da bu eserlere ayırmak istedim.
Hem bu sürecin bir parçası hem de belki bir sonraki serginin bir ön gösterimi gibi düşünebileceğimiz bir son noktaydı.
SONRAKİ