BİREYSEL İFADENİN YARATICI ALANI

İnsan kendini ifade etmek için bir yol bulmak ister. Peki, kendimizi neden ifade etmek isteriz? Bu soru bizi çocukluğumuza ve çocukluk meraklarımıza götürür. Ne kadar meraklı bir çocuk olmamıza izin verildi? Ebeveynlerimiz meraklı insanlar mıydı? Ya görgümüz? Görgümüze katkı yapacak ortamlarda yetiştik mi? Yaratıcılık, yaratacak bir şeylerin peşinden koşmak değildir. Yaratıcılık sonuç ile ilgilidir. Öncelikle, biz kendimizi ifade etmek için bir alan, bir yol bulmak isteriz. Hikayemiz, anlatacak bir meselemiz vardır yolun başında. Bu meseleye son derece meraklı gözlerle ve zihinle derinlemesine dalarız. Kendimizi ifade etmenin yollarını aramaya başlarız.

Her yaratıcı faaliyet bir uygulamalı sanatın konusu olmak zorunda değildir. Günlük hayat doğal olarak yaratıcı bir alandır. Grafik tasarım, heykel, resim, müzik ya da başka alanlarda bu merakımızı üretime dönüştürürüz. Çıktısının sanat ya da zanaat olmasından bağımsız olarak, içimizdeki açlığı dindirmişizdir. Bu faaliyet yaratıcılıkla ilgili olup olmadığından bağımsızdır.

Derine indikçe, hikayemizi anlatmak için içsel bir alanın varlığını fark ederiz. Başkasının yaratıcı faaliyetinin çekici geldiği gençlik yıllarımız bizi demoralize edebilir. Yetersiz ya da beceriksiz hissedebiliriz. Anlamsız ve faydasız faaliyetlerde bulunarak hiçbir zaman arzuladığımız kişi olamayacağımızı düşünebiliriz. Aklımızı kurcalayan her düşüncenin bize ait olan duygularla çevrili olduğunu sandığımız yaşlardır bunlar. Bu yılları atlattığımızda, içe dönmeye başlarız. İçe (öze) dönmek, kendine kapanmak ve derinlere dalmaktır. Üretimin yaratıcı ya da sıradanı olmaz. Üretim bireyseldir ve ifade alanıdır. Biz de üretim yoluyla -görgümüz ve meraklarımızla- kendimizi anlatırız. Bu durum bize her gün katkı yapar.

Umarım herkes kendi hikayesini anlatabileceği içsel yolculuğunun tadını çıkarabilir.

Fotoğraf: AI x Emrah Doğru

5/24/24

BİREYSEL İFADENİN YARATICI ALANI

İnsan kendini ifade etmek için bir yol bulmak ister. Peki, kendimizi neden ifade etmek isteriz? Bu soru bizi çocukluğumuza ve çocukluk meraklarımıza götürür. Ne kadar meraklı bir çocuk olmamıza izin verildi? Ebeveynlerimiz meraklı insanlar mıydı? Ya görgümüz? Görgümüze katkı yapacak ortamlarda yetiştik mi? Yaratıcılık, yaratacak bir şeylerin peşinden koşmak değildir. Yaratıcılık sonuç ile ilgilidir. Öncelikle, biz kendimizi ifade etmek için bir alan, bir yol bulmak isteriz. Hikayemiz, anlatacak bir meselemiz vardır yolun başında. Bu meseleye son derece meraklı gözlerle ve zihinle derinlemesine dalarız. Kendimizi ifade etmenin yollarını aramaya başlarız.

Her yaratıcı faaliyet bir uygulamalı sanatın konusu olmak zorunda değildir. Günlük hayat doğal olarak yaratıcı bir alandır. Grafik tasarım, heykel, resim, müzik ya da başka alanlarda bu merakımızı üretime dönüştürürüz. Çıktısının sanat ya da zanaat olmasından bağımsız olarak, içimizdeki açlığı dindirmişizdir. Bu faaliyet yaratıcılıkla ilgili olup olmadığından bağımsızdır.

Derine indikçe, hikayemizi anlatmak için içsel bir alanın varlığını fark ederiz. Başkasının yaratıcı faaliyetinin çekici geldiği gençlik yıllarımız bizi demoralize edebilir. Yetersiz ya da beceriksiz hissedebiliriz. Anlamsız ve faydasız faaliyetlerde bulunarak hiçbir zaman arzuladığımız kişi olamayacağımızı düşünebiliriz. Aklımızı kurcalayan her düşüncenin bize ait olan duygularla çevrili olduğunu sandığımız yaşlardır bunlar. Bu yılları atlattığımızda, içe dönmeye başlarız. İçe (öze) dönmek, kendine kapanmak ve derinlere dalmaktır. Üretimin yaratıcı ya da sıradanı olmaz. Üretim bireyseldir ve ifade alanıdır. Biz de üretim yoluyla -görgümüz ve meraklarımızla- kendimizi anlatırız. Bu durum bize her gün katkı yapar.

Umarım herkes kendi hikayesini anlatabileceği içsel yolculuğunun tadını çıkarabilir.

SONRAKİ

EVSİZ ŞEHİR

EVSİZ ŞEHİR